Türkiye’nin ilk sanat danışmanlığı şirketini kuran ve uzun yıllardır ülkemizin önemli sanat koleksiyonlarına danışmanlık hizmeti sunan Sevil Dolmacı, profesyonel hayatta kusursuzluğu “samimiyetle kendin olabilmek” olarak tanımlıyor.
Akademisyenlikten sanat danışmanlığına uzanan bir kariyeriniz var. Ayrıca Türkiye’nin ilk sanat danışmanlığı şirketini kurdunuz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Şimdi bakıyorum da akademisyenlikten sanat danışmanlığına geçiş yapmak oldukça cesur bir kararmış. Üniversite ortamı kendi içinde iddialı ve çekişmeli olsa da sanat piyasası ciddi bir savaşa girmek anlamına geliyormuş. Bunu, bugünkü tecrübelerime istinaden söylüyorum. Bu kadar çetin bir ortam olduğunu bilseydim, eminim bu kararı almakta zorlanırdım. Kariyerim boyunca asıl okul olarak nitelendirebileceğim yer kuşkusuz Demsa Koleksiyon oldu. İlk kez orada sanatın pazarla olan yakın, sıcak hatta yakıcı ilişkisini keşfedip deneyledim. Türkiye’de ve uluslararası platformda sanat pazarını ve ilişkileri öğrendim, bunları sanat tarihi bilgimle birleştirdiğimde kariyerimde kısa zamanda iyi bir ivme yakaladım. 2015 yılında, özellikle Amerika’da sanat danışmanlık şirketlerinin yükselişi ve ciddi rakamlara büyük şirketlere satışının gerçekleşmiş olması, bana kendi danışmanlık şirketimi kurmam için motivasyon oldu. Aynı yıl Sevil Dolmacı Sanat Yatırım ve Danışmanlık Şirketi’ni kurdum. Bugün danışmanlığın yanı sıra “Art Residency” Programı ve Galeri’yi de bünyesinde barındıran ve otuz kişilik bir ekiple hizmet veren bir yapıya dönüştü.
Sanat ve kusursuzluk kavramını nasıl ilişkilendirirsiniz? Size göre kusursuz bir sanat eseri mümkün müdür?
Bana göre sanat ve kusursuzluk kavramları yan yana gelirken konu biraz açılmalı… Sanatın kendisi 20. yüzyıldan sonra kusurlara odaklandı diyebiliriz. Toplumun çirkin, eksik ve problemli yanları ele alındı. Sonrasında sanata dair her şey daha serbest bir dil benimsedi ve estetik kaygılardan uzaklaştı. Ancak sanatla ilgilenen profesyoneller, sanatçılar ve sanatseverler sanatın onlara verdiği görgü, bilgi ve vizyonla zamanla kusursuz olma kaygısı içinde olan birer bireye dönüşebiliyor. Bana göre, sanat olarak değerlendirebileceğimiz eserlerin hepsi kusursuz ki bugün onları görmek ve onlar hakkında bilgi sahibi olmak için çaba sarf ediyoruz. Dönemi içinde yenilikçi ancak izleyenle kurduğu ilişki tüm zamanlar için olabilen her şey kusursuz diye düşünüyorum. Bunun dışında benim sahip olmak istediğim sanat eseri nedir diye soracak olursanız Cy Twombly’nin tüm eserleri diyebilirim.
Dijitalleşmeyle gelen değişimlerden biri de online müzayedeler. Dünyanın önde gelen müzayede evleri online platformlarda rekor fiyatlara satışlar gerçekleştiriyor. Bu aynı zamanda kredibilite, siber dolandırıcılık gibi zorlukları da beraberinde getiriyor. Bu yeni dünyanın kolay ve zor yanları neler?
Dijitalleşme, sanatın pek çok açıdan ivme kazanmasını sağladı. Sanatın daha geniş kitlelere açılmasına aracılık etti. Sanatçılar daha görünür oldu. Alıcı profili değişti, genç kuşak aktif hale geldi. Fiyatlar görünür oldu. Daha şeffaf bir ortam oluştu. Ancak siber dolandırıcılık, sanatı hiç bilmeyenlerin işin içine girmesi, orijinallik ve kondisyon ile ilgili problemli olayların artışı kaçınılmaz oldu. Güvenilir kurumların ve referansların önemi arttı.
Türkiye’nin çağdaş sanattaki konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İstanbul, tüm dünyanın ilgiyle izlediği bir şehir. Çağdaş sanat alanında uluslararası ölçekte işler üreten sanatçılarımız var. İstanbul Bienali hatırı sayılır, prestijli bir bienal. Saha Derneği önemli. Yurtdışından sanatçılar, İstanbul’u ilham verici olarak tanımlıyor ve buraya gelmek istiyor. Belki 2008 yılında olduğu gibi tüm büyük galerilerin gelip ofis açmak istedikleri bir yer değil, ancak tüm dünyada dengeler değişmekte. Çok ilginçtir ki Katar, Dubai, Kuveyt, Lübnan, Suudi Arabistan ve Kazakistan bugünlerde Türk sanatçılara ve Türk profesyoneline ilginin arttığı yerler; Türkiye bu anlamda yeni yükselen bir değer. Belki de buradan hareketle Avrupa ve Amerika’nın da ilgisini çekecek büyük bir pazar yaratılabilir.
Size göre başarının formülü nedir? Kusursuzluğu bu formülün neresine koyardınız?
Başarının tek bir formülü var; çok çalışmak. Kusursuzluk ise bu süreçte doğru bildiğiniz sistem ve stratejilerden taviz vermeden işinizi hayal ettiğiniz biçimde ortaya koyabilmek. Özgün olabilmek. Yenilikçi olmak. Dünyalı olmak. Samimi olmak. Yeni kusursuzluk kavramı kısaca “samimiyetle kendin olabilmek”.